Yazar

Işık Saçan Kandiller

Bu yazı Prof. Dr. Nuri Çevikel merhumun aziz hatırasına ithaf olunur

Satırlarıma Hz. Peygamber’in (a.s) şu mübarek sözleriyle başlamak istiyorum: “… Allah’a yemin ederim ki, senin irşadınla Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi, senin birçok kırmızı develerinin[1] olmasından daha hayırlıdır.”[2]

Hz. Âdem’in cennette şeytanla olan imtihanından tutun da, Hâbil ve Kâbil’in şahıslarında yeryüzünde ilk nüvesini gördüğümüz hakkın üstün tutulması için verilen mücadele, dünya kurulalı beri ve bugün dahi sürdürülmekte, dünya tarihi de bunun örnekleriyle dolu olarak karşımızda durmaktadır.

Başta peygamberler olmak üzere, hak-batıl mücadelesinde bu yüce dava hiçbir devirde nefersiz kalmamış, her şart altında hakkı gür sedasıyla cihana haykıran yiğitler var olagelmiştir. İşte Nemrut’a karşı Hz. İbrahim’in duruşu, bu yolda dünya azaplarının hiç birisine baş eğmeyişi. İşte Hz. Musa’nın Firavun ve avanesiyle hak yolunda olan mücadelesi. Hz. Hûd’un Âd, Hz. Salih’in Semûd… Ve dünyayı âhir zamanda şereflendiren son Peygamber Hz. Muhammet. Hepsi bu yüce davanın yılmak ve yorulmak bilmeyen kutlu elçileri.

            Hz. Peygamber’den sonra bu önemli vazifeyi deruhte eden muazzez insanların başında ise, hiç şüphesiz Rasulullahın (a.s) ashabı gelmektedir. İlk Müslümanlardan olan Hz. Abdullah b. Mes’ûd, müşriklerin, “Allah” diyene türlü ezayı reva gördükleri İslamiyet’in ilk günlerinde, çelimsiz cüssesine rağmen içindeki imanın coşkusuyla Kâbe’de ilk kez açıktan Kur’an okuyan kişidir. Yine müminlerin ilklerinden olan ve Hz. Peygamber hayattayken, sonraları Medine olarak isimlendirilen ve İslam Medeniyetinin ilk temellerinin atıldığı Yesrib’e giderek dönemin cahiliye Araplarına Kuran’ın ilk nefhasını üfleyen Musab b. Umeyr; gencecik yaşına rağmen, olanca şan-şöhretini ve maddi imkânlarını geride bırakarak, ruhundaki hakkı haykırma aşkını gerçekleştiren yüce insan.

Aslında örnekler bunlarla sınırlı değil tabi. Nitekim ashabın hepsinin, gerek bulundukları yerde, gerekse daha önce ismini bile duymadıkları nice memleketlerde İslam’ın o muazzam nizamını anlatmaya koyuldukları bir gerçek. Haddi zatında gönüllerinde hep o kutlu müjde yankılanıyor:  “Herhangi bir kulun ayakları Allah yolunda toz­lanırsa, cehennem ateşi ona dokunmaz.”[3]

İşte bu vb. muharriklerden hareket ederek, cihana dağılan İslam’ın ilk nesli bu çığırı açıyor. Bugün dünyanın en ücra yerlerinde bile karışımıza çıkan sahabe kabirleri, bizlere bu hakikati anlatan birer nişane durumunda. Nitekim Kıbrıs’ın güneyinde medfûn bulunan Hala Sultan namıyla meşhur Ümmü Haram Binti Milhân el-Ensâriyye isimli hanım sahâbî de bu minvalde hareket ederek Kıbrıs’a gelip burada şehit olan sahabeden yalnızca biri.

            Geçmişten verilen bunca örnek bir yana, yakın tarihlerde dünyanın çeşitli yerlerinde yaşamış ve bu şerefli davanın derdine düşmüş daha nice gönül erleri de var elbette. Amerika’da siyahilere yapılan ırkçılığa karşı savaşırken kendisinin de içine düştüğü ırkçılık batağından, bu kutlu davayla tanışarak kurtulan; Malcolm X. Bosna’da Müslümanların gördüğü zulümlere son vermeye çalışan bir devlet başkanı; Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç. Türkiye’de Müslüman gençliği kökleriyle buluşturmaya çalışan gerçek bir devrimci; Nuri Pakdil. Kıbrıs’ta bir kandil olup toplumunu aydınlatmaya çabalayan bir bilim insanı; Hüseyin Mehmet Ateşin vd. Hepsi de kardeş ve hepsinin de ortak noktası; İslam ve onun inanç, ahlak ve sosyal düzen içerikli çağları aşıp gelen kutlu mesajının yaşadıkları topluma hakkıyla anlatılması.

            Yine bu yolda Kıbrıs’ta cehd edip ter döken ve bu duruşuyla da gönüllere nakşolan bir diğer isim de yakınlarda aramızdan dâr-ı bekâ’ya irtihal eden Prof. Dr. Nuri ÇEVİKEL hocamızdı. O, sahip olduğu dava şuuruyla Kıbrıs’ta hem ilmi hem siyasi anlamda onurlu bir mücadele verdi. Geride nice eserler ve pek kıymetli hatıralar bıraktı. Bu haliyle o, toplumuna ışık saçan bir kandil oldu. En önemlisi de derdini seve seve taşıdığı davasına gönül veren nice gençlere ilham oldu. Şimdi onun arkasından gözler yaşlı, gönüller mahzun kaldı. Tanıdık, kaynaştık, dertleştik ezcümle sevdik Nuri ağabeyimizi. Bizlere her daim örnek oldu. Bugün geride kalan öğrencileri olarak onun mefkûresini taşımaktan onur duyduğumuz bir gerçektir. Şahidiz ki o rabbine hakkıyla kul olma gayretiyle lebâleb doluydu. Biz ondan razıyız. Dileriz en sevdiği de ondan razı olsun.

Son söz Nuri Hocamızın geride yüreği buruk kalmış dava arkadaşı öğrencilerine olsun. Onun gidişi sizleri her ne kadar üzse de, bilin ve inanın ki bu dava asla kimsesiz kalmayacaktır. Merhum Necip Fazıl’ın kalemiyle;

 Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir![4]

Gün be gün eksilen dünyanın içinde her dem baki olan hak-batıl kavgasında haktan yana olanlara selam olsun. Selam, hakkı üstün tutup yılmadan yorulmadan, imanla o yolda çalışanlara olsun.


[1] Hadiste geçen bu ifade, Arapların nezdinde kıymet bakımından en üstün olan bir deve cinsini ifade etmektedir.

[2] Buhârî, Cihâd, 142.

[3] Buhârî, Cihad, 16.

[4] Necip Fazıl Kısakürek, Çile, 422.

İlgili Yazılar

1 Yorum

Popüler Yorumlar

Mustafa Türk  -  22 April 2020 / 13:19

Yüreğinize ve kaleminize sağlık İbrahim TÜRK hocam ne kadar güzel örnekler vermişsiniz. Rabbim sizi de Nuri hoca gibi, arkasından hayırla yaad edilecek örnek şahsiyetlerden eylesin inşallah.

Yoruma git

Tüm Yorumlar

Mustafa Türk  -  22 Nisan 2020 / 13:19

Yüreğinize ve kaleminize sağlık İbrahim TÜRK hocam ne kadar güzel örnekler vermişsiniz. Rabbim sizi de Nuri hoca gibi, arkasından hayırla yaad edilecek örnek şahsiyetlerden eylesin inşallah.

Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başka Yazı Yok