- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
25 Nisan, annemin doğumgünü.
Bu bir fotoğraf.
Her şekilde suçlanan, yargılanan ve infaz edilen kesimden bir fotoğraf: “Gurbetin Yerlileri”
*
Hayatında ilk defa Torosların yanıbaşındaki yörük köyünden çıkarak başlamış hikayesi.
Yirmili yaşlarındasın, 1975’de adaya gelmiş ve yerleşmiş akrabanla evleniyorsun.
Düğünden sonra Kıbrıs’a gidelim, eşyalarımızı toplayıp Türkiye’ye geri dönelim diye sen de feribota binip geliyorsun.
Kıbrıs’ın batısında, Rumun boşaltıp gittiği bir köyde, bir ev ve üç beş dönüm portakal bahçesi verilmiş kocasına.
Bu geliş, tez dönüş için değilmiş. Anlıyorsun.
*
Yepyeni bir kültür, anlayış ve yaşam biçiminin içinde buluyorsun kendini.
Aksan farklı, kıyafetler, yemekler, sevinilen, hüzünlenen şeyler ve ağıtlar farklı.
*
Kim yapacaktı zenginleşen Kıbrıs Türkü’nün hizmetini?
Adı konmuş güya “şenlendirmek” diye de, bu nüfusa “davetin” esas amacı “iş gücü”.
Savaş bitmiş, çizgi çekilmiş. Türkler kuzeye, Rumlar güneye taşınmış. Her iki tarafta da, arda kalanlar paylaşılmış.
Evler, apartmanlar, dükkanlar, bahçeler, tarlalar, araziler, bitmek tükenmek bilmeyen mallar.
“Zenginlik” en büyük getirisi olmuş ateşkesin ve kısa zamanda acıların yerini almış konfor ve tüketim. Büyük travma.
Daha birkaç yıl önce kayıplarının acısını, mücadelenin yorgunluğunu en derinlerinde yaşayıp hissederken, lambadan cin çıkmış..
*
Bu 1001 Gece Masalının garibanları işte o “davete icabet eden nüfus”.
*
Ne işgal bilirler ne siyaset ama hep onunla suçlandılar.
Diyorlar ki “gelmeselerdi bunları köylerinde görecekler miydi?”.
İki lokma ekmeğe mi hasretlerdi köylerinde, yoksa üzerine basıp yürüyecekleri bir avuç toprağa mı?
Yoksa her fırsatta horlanıp, ses çıkaramadan için için hayıflanmaya mı?
*
İşin özü ne biliyor musun?
Bu garibanlar, gurbette yerli olan “davet üzerine gelen” garibanlar ve onları burada karşılayanlar;
Herkese, herşeye, tüm ihmal ve hatalara,
Tüm farklılık ve sessiz çatışmalara rağmen burayı el birliğiyle vatan yaptılar.
Annemin durduğu taraf da, bizim ellerinde doğup teyze, amca, dayı ve nene dediğimiz taraf da beklenenden çok daha fazla sabır ve sebat göstererek ekşi bir hamuru yoğurur gibi yarım asırda
tüm hata ve günahlarıyla ortak bir kültür ve kimlik meydana getirdiler.
Devletleştiler. “İki bayrak” onların gönül yorgunlukları üzerinde yükseldi.
*
Bilinsin ki, ne devleti sorguluyor, ne de anneme yabancılık hissettirenleri yargılıyorum.
Bu, doğal seyrinde devam etmeli, acıların, neşelerin, hüzünlerin, ümitlerin, küslüklerin, hayallerin, kavgaların “hamasında” ilmek ilmek işlenmeliydi.
Başka hiçbir şekilde olamazdı, kök tutmazdı.
Bu yalnızca benim annemin hikayesi de değil. Bu fotoğraf yalnızca benim ailemin fotoğrafı da değil.
Onbinlerce insanın yarım asırlık hikayesi bu.
Her birinin, cephede savaşan askerlerden daha fazla emeği var bu vatana.
Siyasetçilerden, sermaye sahiplerinden, diplomatlardan, akademisyenlerden, kurum ve kuruluşlardan çok daha fazla emekleri var.
*
Annem bugün 63 yaşında, Allah benim ömrümden alıp ona versin.
Yıllar önce döndüler babamla, Torosların dibindeki ata toprağına.
Gençliğini verdiği bu devletten emekli maaşı almadan döndü annem.
Ömründe 13. maaş almadı, kıdem tazminatı, ihtiyat sandığı primi almadan döndü.
Aklı buradaki o köyde hala. Komşularında. Yıllardır kapalı duran evinde. Mahallesinde.
Eminim şimdi yaylada içtiği her kahvede, yıllarca komşularıyla Kıbrıs’ın batısındaki o köyde içtiği kahveleri hatırlıyor.
Eminim seçme şansı olsaydı yine o köye gelir yine bilmeden aynı mücadeleyi verirdi.
“Davet üzerine gelen” tüm o garibanlar gibi..
*
Ben de, bu vatan da, bu vatanın kıymet ve zenginlikleriyle sefa sürenler de, bu vatanın varlığı üzerinden stratejik ve jeopolitik planlar kuranlar da anneme ve tüm o annelere çok şey borçlular.
Vatanın gerçek sahiplerine selam olsun.