Büyük Okyanus da bulunan bir adada yaşayan yerlilerin baltayla dahi kesilemeyecek büyüklükteki ağaçları kesmek için ilginç bir yöntemleri varmış. Ağacın karşısına hep birlikte geçip ağaca kötü sözler fısıldıyorlarmış.
Ağacın içinde bir ruh taşıdığına inanıyorlar, kötü sözler ile bu ruhun ağacı terk edeceğini düşünüyorlarmış.
Sonunda ne mi oluyormuş? Bir süre sonra ağaç kurumaya yüz tutuyor, ardından da küçük bir darbeyle devriliyormuş.
Hepimizin en ufak sıkıntısında başvurduğu modern tıp dahi birçok hastalığın kaynağı olarak üzüntü ve stresi işaret etmektedir. Tedavisi henüz çözülmemiş hastalıklarda dahi hasta yakınlarına karşı bulunulan en önemli nasihat hastanın gönlünün hoş tutulması ve üzüntüden uzakta tutulması yönünde. Eğitimsiz yani doktor olmayıp ilaç tedavisi uygulamayacak olan insanların yapabilecekleri tek şey hastaya güzel davranışlar, hoş sohbetler ile yaklaşmak.
Yani aslında modern tıbbın bizden beklediği; hastaları iyi etmek veya sağlıklı bireylerin sağlığını koruyabilmesi için ‘ideal insan’ şeklinde yaşamak ve birbirine öyle yaklaşmak.
İnsan yaratılışı gereği iyilik ve güzellik üzerine yaratılmıştır. Bunun en yalın örneği bunun aksine yönelik bir hayat yaşayan insanın hastalanıp sağlığından ve sürecin sonunda ömründen olmasıdır.
Alemlerin yaratıcı Allah bizlere kitabı Kuran-ı Kerim’de bu hususta bol bol nasihatte bulunmuştur: “Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.” İsra Suresi, 53. Ayet
Apartmanda yaşayan iki komşunun araçlarının park yeri için ettiği kavgalar, ilaç satın almak için eczanede sıra bekleyen insanların birkaç saniye daha az beklemek için birbiri ile giriştiği kavgalar, kırmızı ışıkta beklerken ışığın geçiş hakkı verdiği sırada birkaç saniye gecikme sonucu diğer sürücüleri rahatsız edecek korna sesleri, sözüm ona ülkelerinin menfaatleri için başka ülkelerin doğal zenginliklerini yağmalamak adına yüzbinlerce masumun öldürüldüğü savaşlar…..
Çatışma veya kavga, kötü söz veya rencide edici tutumlar, bencillik veya iyiliği saklamak. Bunların hiçbirisinin insanın doğasında yeri bulunmamaktadır. Bu sebepledir ki bu sayılanlar yaşandığı zaman insanlar huzularından, sağlıklarından veya canlarından olmaktadırlar.
Sadece insanın insana temas etmesi ile bulaşabilen bir virüs nasıl da tüm dünyayı esareti altına aldı ve herkesi çaresiz kıldı bir anda. Trilyonlarca dolarlar harcanan silah sanayii, insanın DNA’ları dahi değiştirebilecek kadar ileri boyutlara ulaşan gelişmiş bilim ve teknoloji bile çaresizlik içerisinde; insanların acı içinde ölümlerine tanık olmakla yetiniyorlar.
Gözle görülemeyen bir virüs binlerce kilometre yol kat ederek bu kadar etki edebiliyorsa, peki ya gözle görülebilen kalp ile hissedilebilen, elle tutulabilen iyilik ve güzellik, bu dünyayı ne denli etkisi altına alabilir, tahayyül edebiliyor muyuz ?
Sait Faik ve Dostoyevski‘nin birbirini tamamlayan ve bir söz kabul edilen iki güzel sözü, tüm Dünya’yı değiştirebilecek bir güçte:
“Dünyayı güzellik kurtaracak, Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.”