İnsanlık tarihinde söz, Allah’ın Hz. Adem (as) eşyanın ismini, mahiyetini ve hakikatini öğretmesiyle başladı. Bu söz öyle güçlüydü ki temiz ve günahsız olan meleklerin sözü kendisine öğretilen Hz. Adem (as) hürmet ettirip, güce teslim olma bağlamında secde ettirdi. Ezeli ve ebedi ilk sözün sahibi olan Allah, söz vasıtasıyla insanlarla iletişim kurdu. Söz o kadar ulvi ve yüceydi ki sözü taşıyan meleğe ‘’Namus-u Ekber’’ denildi.
Söz, tahir ve pak olan peygamber aracılığıyla insana ulaştı. İnsan sözü dinledi, içselleştirdi, uyguladı ve nesillere aktardı. ‘’Önce söz vardı’’ der kadim kitaplarımız. Çünkü söz insanın ta kendisidir. Söz, insan; insanda bir sözdü. Bizler sözü kutsal bilen söz medeniyetinin çocukları değil miyiz?
Söz tıpkı bir bıçak gibidir. Ehil bir doktorun elinde olan bıçak hayat kurtarırken, katilin elinde olunca ölümcül olabiliyor. Söz bazen zulme sebep olduğu gibi bazen zulmü ortadan kaldırabiliyor. Söz, kin, nefret kustuğu gibi merhamet, sevgi tohumlarıda saçabiliyor. Söz yıkarken aynı zamanda inşa ve imarda edebiliyor. Batıl söz fitne olup yoldan çıkardığı gibi doğru söz hakkın sözü olup batılı galebe çalabiliyor.
Sözün ilk sahibi, söz ile insanlarla irtibat kurunca Kuran’da güzel sözü ‘’kökü sağlam, dalları göğe yükselen ve her zaman meyve veren bir ağaç’’a benzetiyor. Kötü sözü ise ‘’yerden koparılmış ayakta durma imkanı olmayan kötü bir ağaç’’a benzetiyor. Doğru söz, ağızdan çıkmadan önce içselleşince tesirli oluyor ve gideceği yer direk kalp ve vicdan oluyor. Kötü söz ise yerde kalıyor, muhattabın kalbinde hastalık olmadığı sürece ulaşmıyor ulaşamıyor. Hak söz, batıl sözü yerle bir ediyor.
‘’Söz ’’ ve ‘’güç’’ insanlarda her zaman heyecan uyandırdı. Söyleyecek sözü olmayanlar ‘’güç’’e sarıldı. Sözü olanların sözünü bastırmak, yere düşürmek ve itibarsızlaştırmak için hep ‘’güç’’ kullanıldı. Sözü düşürmek için ahlaksız teklifler, tehditler ve şantajlar yapıldı. Sözü olanların, yaşama haklarını, ekmeğini ve özgürlüğünü ellerinden aldılar. Sözü olanların, mukaddesatına saldırdılar, gaspettiler, tecavüz ettiler ama ağızlardan sözü alamadılar. Ağızlarıyla sözü söndürmek istedilersede sözün gücü hep üstün geldi. Söz sahipleri ‘’ Bize işkence etsenizde, bize kelepçe taksanızda, insani haklarımızı elimizden alsanızda asla sözümüzü alamayacaksınız’’ dedi ‘’güç’’ sahiblerine.. Söz söylenince kulaklar sağır, gözler kör oluyor. Söz doğru olduktan sonra, söz hakikat olunca hangi ‘’güç’’ sözün önünde durabilir mi ki?Bizler sözümüzü söyledikten sonra hangi ‘’güç’’, hangi medya bizim sesimizi kısabilir ki?
Ecdadımız sözlerinin hep arkasında durdu. Sözü kutsal bildi. Sözü namus bilip itibarsızlaşmasına, yere düşmesine, ‘’güç’’ karşısında sözün eğilip bükülmesine asla müsade etmedi. Sözün karşısına dikilen ‘’güç’’lere göğüslerini siper etti, kanlarıyla sözü yükseltti. Söze yönelik kurulan bütün tuzaklara, bütün planlara rağmen doğru sözü haykırmaktan asla vazgeçmediler, sözün namusunu yere düşürmediler. Çünkü biliyorlarda ki söz düşerse söyleyecek söz kalmazdı..
Söz medeniyetin çocukları olarak sözü ecdadımızdan miras aldık. Bizler ‘’sözü’’ ‘’güç’’ karşısında esir etmeyeceğiz. ‘’Güç’’ karşısında sözümüzü söylemeye ant içtik. Sözü namus bilip ‘’güç’’ karşısında mazlumun iffeti olan sözü çiğnetmemeye yemin ettik. Sözün şerefini muhafaza uğruna canımızdan vazgeçtik. Bu dünyada sözü olmayan ezilmeye, yönetilmeye mahkumdur. Sözü olanmayan hep başkalarına muhtaçtır. Sözü olmayan yaşayan ölüdür. Sözümüzün gücüne inanıp haykıracağız. Sözümüzün doğruluğundan güç alıp sözümüzü söyleyeceğiz. Şimdi söz söyleme sırası bizde..
Herkesi kendine göre söz sahibi olduğu, herkesin söz söylediği bu devirde söz medeniyetin yiğit evlatları olarak bizimde söyleyecek bir sözümüz var elbette…
Unutmayın ki; sözü tükenenler kendileri de bitmiş demektir..
Tükenmemek ve bitmemek için sözün özüne dönmek lazım..
Bu söz varoluş hakikatinin önü ve sonudur..
Bu söz, özdür..