Yazar

Çocukları rahat bırakın, biraz da “EGEMENLİK” kısmı üzerinde durun efendiler

Her bayram, sabredilen ve sürdürülen zahmetli bir aralığın neticesinde gelen ferahlıktır.

**

Ramazan Bayramı, yalnızca, üç gün boyunca şeker yenilerek ağızların tatlandığı kültürel merasim değil; bir aylık zahmetli oruç ve ibadet detoksunun neticesinde gelen rahatlıktır.

Kurban Bayramı da, dört gün boyunca avluda, Taşkent’te, Alevkayası’nda mangalın sönmediği ziyafet şansından öte bir mana ihtiva eder şüphesiz. Yorucu ve masraflı Hacc ibadetinin ilahi emre uyarak noktalanma usulüdür.

**

Bayramların kıymeti ve hazzı, maddi ve manevi getirisinden azami ölçüde nasiplenme iledir.

Bunun yegane yolu da “hikmet” arayışından vazgeçmemektir. Hikmet sadece Kabe’de, camiide aranmaz. Hikmet, imamların-vaizlerin iki dudağı arasına hapsolmuş bir cevher değildir. Hikmet, Lefkoşa varoşlarında da, Girne sahillerinde de, Karpaz burnunda da, Lefke’nin dar sokaklarında da aranır.

Her zahmet, her rahmet; kısıtlayan ve insanı yoran her ibadet ve emir, beraberinde ise rahatlatan ve ferahlatan her netice, ilahi denge gereği sayısız hikmet ve mucizeler barındırır.

Hikmet arayışında olmayanın, zahmetten de rahmetten de nasibi ancak “ritüeldir”.

Bu gece inşallah sahura kalkarak başlayacağımız Ramazan ayından, iç muhasebe, nefis terbiyesi, olgun ahlak, yardımlaşma, dayanışma, paylaşım, ibadetlerde süreklilik, ihlas ve ihsan, samimiyet ve tevazu örtüleriyle çıkıp bayrama farklı bir Çağatay olarak giremezsem ve bu farkı sürdürme gayretini kalbimle zihnimde taşımazsam, helal ve haram terazisini hayatımın merkezinde iyice sağlamlaştıramazsam, koca bir aydan tek nasibim gün boyu açlık olacaktır.

Çağatay’ın hali hep bu da, inşallah bu Ramazan sonunda her manada “kemale ermek” nasip olur artık.

**

23 Nisan, Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Siz bu satıları okurken muhtemelen “coşkuyla kutlanıyor”. Bu kez evlerde..

Ne ironi ama.

“Egemenlik Bayramını” evlerimizde birer tutsak gibi kutluyoruz. Hikmet diyorduk..

“Bundan ala hikmet mi olur Efendi?” derdi bir Efendi Baba.

Egemenlik, hüküm sürdüğün alanda (ilahi iradenin ardından) tek hakim olma durumudur.

Temeli hürriyettir, özgürlüktür.

Özgür olmayan kendine hükmedemez, kendine hükmedemeyen de toprağına hükmedemez.

Bu denklemden alacağımı aldım da, beni esas düşünmeye sevkeden “Egemenlik ve Çocuk Bayramının” sadece “Çocuk Bayramı” kısmı üzerinde durulması.

Yeni nesillere milli ve hür karakterler kazandırılması, egemenlik ve hakimiyet değerlerinin, ideallerinin böyle neşeli ve özel anlarla aşılanması, öğretilmesi güzel ve işlevsel elbet.

Ya büyükler? Biz?

Onların, “Egemenlik Bayramı” kısmından alacağı hikmetler yok mu?

Yoksa, işin şeker ve mangal kısmına mı geçelim doğrudan? Tadımız kaçmasın mı?

Bugün “neşeyle” kutlanan bayramın öncesinde bedeller ödenilen, sabredilen ve yüzbinlerce şühedanın ruhları üzerine inşaa olunan “egemenliğin” kemale ermesi için büyükler olarak bizlerin durması gereken pozisyon nedir Anadolu’dan Kıbrıs’a?

1920’den 1923’e ve bugüne, “değişen ve genişleyen egemenlik hak ve anlayışlarımızla”, “devletimizi yönetenlerin ve topluma rehberlik edenlerin” uyumlu hareket ettiğini söyleyebilir miyiz?

Biraz da “egemenlik” kısmı üzerinde durun efendiler.

Evin bir köşesini süsleyip çocuklarınızın ellerine tutuşturduğunuz bayraklarla sosyal medyaya attığınız, haber sitelerine servis ettirdiğiniz coşkulu anlarınız;

İçinize sindiremediğiniz yeni egemenlik sınırlarını ve angajmanlarını; “Mavi Vatan” rahatsızlığınızdan,

Kendinizle birlikte tüm bürokrasiyi teslim ettiğiniz Masonik Yahudi yapılanmalarınızdan,

Yolsuzluk, hırsızlık, çifte standart ve statüko imparatorluğunuzdan,

Gönder parayı Anavatan yoksa God Save Queen üzerine kurduğunuz mali politikalarınızdan,

..

..

VAZGEÇİN ARTIK.

**

Neşeyi, şekeri ve ziyafetleri çocuklara bırakın.

Türkiye karşıtlığının da, Anavatan nutukları atarak heybeni doldurma çabasının da egemenliği sürdürme ve genişletme yönünde bize bir faydası yok.

Genişletmekten kastım, başkalarının haklarını gasp etmek değil.

100. Yılını kutladığımız bu milli bayramın o günkü “milli sınırları” içerisinde olan yerlere bakın.

Lozan’dan önceki egemenlik hattına bakın..

Ha, biz daha 1939’daki Hatay’ın yeniden ilhakını sorguluyoruz diyorsanız onu bilemem.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başka Yazı Yok