Yazar

Denktaş Bey’e kaçımız Fatiha okuyabiliyoruz?

Rauf Raif Denktaş, uluslararası bir markadır. 

Kıbrıs Türkü’nün bugüne dek yetiştirdiği en önemli siyasi liderdir. 

Müslüman dünyanın yakın tarihinde, ülke ve insanları için çetin mücadeleler vermiş, insan sabrını ve gücünü zorlayan derecede zorluklarla sınanmış, eline aldığı bağımsızlık bayrağını gerektiği yere dikmiş bir öncüdür.

*

İmparatorluğun dağılma sürecine girmesiyle İngiliz’in işgali, teşkilatsız ve cemiyetsiz kalmış bir Müslüman millet, Batı’dan güç ve destek alan Rum’un baskı ve zorbalıkları, uluslararası güçlerin yok sayması, TMT ve mücadele yılları, Barış Harekatı ve sonrası.

Bir ömre nasıl sığmış, bu yük nasıl kaldırılmış insan hayret etmesin de ne yapsın..

*

Denktaş Bey’in devlet başkanı sıfatını kazanması on yıllarını almıştı. Ölü doğan 1960 ortak cumhuriyetinin kısacık ömrünü bir kenara bırakırsak ortada bir devlet de yoktu. Müslüman Türk cemaati vardı ve o cemaatin haklarını tüm boyutlarıyla müdafaa etmeye çalışan bir lider vardı.

Ardında bir devlet veya sermaye gücü olmayan Denktaş Bey’in bu denli sevilmesi ve benimsenmesinin altında yatan sebep neydi? Tabiki milletine ile olan yakınlığı, tevazusu ve öz değerleriyle kavgasız olması idi. Denktaş Bey de pek tabi İngiliz idaresini itirazsız kabul edebilir veyahut Rum’un sultası altında bir azınlık olarak yaşamayı seçebilir; kendisine sunulacak makam ve mevkilerde üst düzey bir yaşam sürerek zahmetsiz, tasasız hayatına devam edebilirdi.

Fakat o bağımsızlık dedi. Köle olmayacağız dedi. Kimliğimizden, kültürümüzden, inancımızdan; yani bizi biz yapan kıymetlerden vazgeçmeyeceğiz dedi. 

Bayrağı aldı ve yok etme planları yapılan ve icra edilen bir cemaati devletleştirdi.

*

Bolluk ve refaha kavuşan ülkede insanlar zenginleşti. 

Zorlu yılların neticesinde gelen müreffeh yapı, dini ve kültürel terbiye ve telkin yollarının önünü kesti. Bunu da belli sebeplere ve kaygılara dayandırdı. Laiklik dedi. Kemalizm dedi. Bunun pek bir önemi yok. 

Denktaş Bey inançlı bir Müslümandı. Bu yönde kaleme aldığı eserleri de var. Osmanlı kültüründen geliyordu, aile ve aldığı terbiye gereği inanç ve değerlerini reddedecek bir insan olarak yetişmemişti. 

Siyasi olarak kendisini Kemalist çizgide konumlandırmıştı. 

O dönem pek de başka bir tercihi olur muydu bilemiyorum. Hiç birşey için değilse de Türkiye’deki iradeyle iletişim ve koordinasyonunu sekteye uğratmamak için bu yola girmeliydi belki de. 

Belki, ideal yol olduğuna kendisi de emindi.

Kemalist düşünce uğruna Türkiye’de düşülen hataya düşüldü ve Müslüman milletin İslami terbiye ve eğitimi adeta engellendi. Ne camiilerde ne de okullarda yeni nesle bu terbiye imkanı sunulmadı. Kitabına ve peygamberine yabancı bir nesil yetiştirildi. Temel İslami ahlak ve terbiyeden yoksun bırakılmış, ne tam anlamıyla Batılı ne de tam manasıyla İslami forma sahip bir zihniyet yoğruldu devlet eliyle. 

Bunun gelecekte ne gibi sıkıntılar doğuracağı yönünde uyarılar yapan Kıbrıs’tan ve Türkiye’den kimseler de ya bastırıldı, ya yasaklandı ya da itibarsızlaştırıldı. 

*

Geldiğimiz yer ortadadır. 

Kendimize yabancılaştık. 

Avrupa tarafından yok sayıldık, kabul görmedik.

Biz ne kadar “sizdeniz” desek de Batı bizim Müslüman ve Türk kimliğimizi unutmadı. 

Diğer “insani marazlara” değinip birilerinin damarına basmak veya yazının maksadını aşmak istemiyorum. 

Ben, bir eren veya derviş gibi yazmıyorum bunları. Bahsettiğim İslami terbiye ve eğitimden mahrum bırakılmış, netice itibariyle de halen daha bu yaşımda o “boşlukları” doldurmakla uğraşan bir insan, bir Müslüman, tüm bu zafiyet ve marazları taşıyan bir Kıbrıs Türkü olarak yazıyorum.

Maksadım şudur: 

İnsan tabiatına ve yaradılışına uymayan bir takım irrasyonel gerekçelerle kendimize düşmanlığı ve yabancılaşmayı bırakmalıyız. Birileri tarafından kabul görme uğruna kendimizi kimliksizleştirme davasından vazgeçmeliyiz. İnancımız bizim kimliğimizin ve dünya üzerindeki varlığımızın en önemli parçası olduğu gerçeğini görmeliyiz artık. 

Denktaş Bey’in, laikliğin İslam düşmanlığı olarak uygulandığı önceki dönem Türkiye’si ile denge kurabilme politikası gereği geçici olarak yerleştirdiği bu yapı ve anlayışı, son 20-25 senede tıpkı Türkiye’de olduğu gibi iyileştirme ve onarma yoluna gitmeliyiz. 

Yeni neslin hayatı boyunca dünya üzerinde ferdi ve toplumsal olarak varlık ve iddialarını güçlü ve itibarlı bir şekilde dava edebilmesini, mücadelesini verebilmesi için bu terbiye ve eğitime ihtiyacı vardır. 

İlkokul 4 ve 5. Sınıfta başlayıp, lise eğitiminin sonuna kadar okullarda, belli bir dönemle kısıtlanmayacak şekilde camiilerde, ilgili ve yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından bu terbiyenin ve eğitimin başlatılması ve devam ettirilmesi gerekiyor. 

Başka hiçbir donanım veya birikim, görüyoruz ki bu boşluğu dolduramıyor. 

Başka hiçbir dünyalık imkan ve zenginlik, bu yoksunluğu gideremiyor. ,

*

Bizi ve önceki nesilleri adeta kaybeden bu millet ve yönetenler, sonraki nesillerin de aynı kaderi yaşamaması için artık Denktaş Bey’in bağımsızlık mücadelesini ve zaferini, inanç ve kültürüyle kimliğini kavileştirmiş nesillerin yetişmesini sağlayarak daha ileri bir noktaya taşımalıdır.

Denktaş Bey’e rahmetle..

(Bu yazıyı okuyan kaç Kıbrıs Türkü akranım veya çocuk, ardından övgüyle bahsettiği liderinin ruhuna Fatiha okuyabilir? Bu parantez işte bu derdimin özeti olsun)

Exit mobile version