Yazar

Hoşgeldin Ey Ramazan…

Ya Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hail[1] ne ise. 
Ya Rab, şu asırlarca süren tefrikadan[2]
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se[3]

Madem ki verdin bize bir ruh-ı nevîn[4]
Ya Rab, daha bir nefha-i te’yîd[5] insin.

Âtiyi[6] karanlık görerek azmi bırakmak
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.

(Mehmet Akif Ersoy)

Gelişinle…

Mahzun ve Mahcup,

Lakin;

Mağrur ve Heyecanlı,

Umutlu,

Ümitli,

Sevinçli ve Mutluyuz…

Ey Ramazan!

1443 yıldır “Adalet” hamuruyla yoğrulan şahsiyetli Müslüman izzetine karşı; bugün atalet, bitkinlik, bıkkınlık, neme lâzımcıgibi ve benzeri zilletlerle boğuşan ümmet coğrafyasına gayret, himmet, hikmet, mücadele ve kıyam duruşunu belletecek kuvvetinle gel!

Yüce yaratıcımızın; bir virüsle kibrinde boğulmuş, dünyevileşmiş insanoğlunun ve tiranlaşmış yönetimlerinin bağrına saldığı ölüm korkusu içre imtihanını idrakle; her şerrin içinde saklı hayır ve ıslah sürecini başlatacak etkinle gel!

Mutluluğu sonu gelmeyen doyumsuzluklarda arayan; ama neticede bulamayan, 40 saniyede bir kişinin intihar ettiği, milyonlarca insanın sıkıntısını antidepresan ilaçlarıyla gidermeye çalıştığı bu ölümlü dünyada; hep dahasını, hep daha iyisini, hep daha iyi ve yeni modelini, hep başka markayı isteyen, ihtiyacı olmayan şeyleri ihtiyaç gibi zannedip peşinden koşan doyumsuz, şımarık çocuklar gibi şaşkın insanoğluna “Huzur”un yalnızca Allah’ın huzurunda hazır olmak olduğunu hatırlatan “Kalpler ancak Allâhʼı zikretmekle mutmain/huzur bulur.[7]ayeti gibi dolu dolu huzurunla gel!

“(Onların) kalpleri vardır, onunla idrak etmezler.  Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.[8]diye haykıran vahyin sesine kulak tıkayan katranlaşmış nankör kalplere ümmet ve millet tabanlı katacağın aidiyet şuuru ve vefa bilinciyle gel!

“(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı, hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur…[9] ve “O gün ne mal fayda verir, ne de evlat[10]” ilahi buyruklarındaki dünyevileşmeye meydan vermeyecek ve asıl kardeşlik ruhunu yakalayacağımız “Bütün müminler kardeştir”[11] düsturunla gel!

“Hepimiz ölecek yaştayız! [12] ve “Öleceğiz, öleceğiz, müjdeler olsun; müjdeler olsun. / Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun [13] diyen üstatların sözleri gibi; ölümün her an ve her yerde olabileceğini bizlere hatırlatacak; kalplerimizin endişelerini yatıştıracak; akabinde ölüme “Mesnevi” yazarının [14] muhayyilesiyle “şeb-i aruz [15] heyecanıyla baktıracak aşkınla, sevdanla ve hikmetinle gel!

“Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.[16] buyuran Allah sözüne mugayir biçimde ve Peygamberi vizyon ve misyonun şiarı/ilkesi/prensibi olan samimiyet ve mütevazılığın havzasında erimek, hiç olmak yerine bu küçücük adada birbirine sımsıkı sarılacak yerde tefrikanın batağında boğulmaya yüz tutmuş, kayıkçı kavgalarının esiri olmuş ruhların egolarını patlatırcasına gel!

Modernitenin tahrip ettiği gönlümüzü vakarınla yeniden ve yine inşaya gel!

Ramazandan ramazana kapıları çalınan ve zenginin malında infak hakkı bulunan garip gureba, fakir fukaranın; yetim ve öksüzün hakkını hak edenlere ikram ettireceğin bereketinle gel!

“Hayatın anlamını kaybetmişsem ölmeliyim.” sözünde Bilge Kral Aliya ifadesiyle bu dünyaya niçin geldiğimizi, hayatımızın anlamını bizlere hatırlatışınla gel!

11 ay boyunca bilerek veya bilmeyerek içimizde biriktirdiğimiz, besleyip büyüttüğümüz kin, nefret, bencillik, haset ve kıskançlıkları yerin dibine gömerek; ramazanın engin merhametini, şefkatini ve ilahi sevgini umman gibi yüreklerimize ve yeryüzüne yayacak rahmet sağanağınla gel!

Millet ve ümmet olarak yüzyıllardır ızdırabını çektiğimiz; siyasette Firavun’lardan, sermaye ve ekonomide Karun’lardan, sanatta Haman’lardan, din ve ilimde Bel’am’lardan kurtuluşumuzun muştusunu vereceğin müjdelerle gel!

İbn Hâldun’un Mukaddime’sinin önsözündeki muhteşem ifadesiyle “Mağluplar, galipleri taklit eder” haklı tespitini destekleyen şairin;[17]                                                                       

“İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme;
Özü sağlam, Sözü sağlam, adam ol, ırkına çek.”

dizesindeki gibi; özü ve sözü sağlam, büyük ve çok sözlerden ari; bilincimizi ve nesillerimizi mağlup değil galip, mukallit değil özgün şahsiyetli duruşlarla kuşandıracak usul ve üslubunla gel!

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! [18] sözündeki Allah buyruğunu ve “İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah / Doğruların yardımcısıdır Hazret-i Allah[19] diyen şair teslimiyetini dillerimizden daha ziyade kalplerimize ve eylemlerimize sıratımustakim bilincini işlettirecek yol ve yönteminle gel!

Özgür ve özgün olması gereken müslüman ruhlarımızı sentetik ‘izm’lerin zihinlerimizi baskılayan ceberutluğuyla zapturapt altına almaya çalışan tüm beşeri olguların korkusunu yüreğimizden bıçak keser gibi attıracak ve bir daha tohumlaşmasına, filizlenmesine, ağaçlanmasına, meyveleşmesine ve nihayet kökleşmesine müsaade etmeyecek gücünle gel!

“Yüreğimin yarısı Mekke’dir, geri kalanı da Medine’dir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır[20] ahenkli sözünde vücut bulan; gönül sınırlarımızın tarifi imkansız şehirlerinden ve çizgilerinden Kudüs’ümüzü işgal ve iğfal eden zalim terör devletlerinin algı yönetimlerine karşı; özne değil nesne, aktif değil pasif, etken değil edilgen, lokomotif değil vagon olmuş ruhlarımıza ve mukallit duruşlara ilahi bir nefesle ilham vereceğin; yılın sadece bir ayını değil aylarımızın tamamını renginle boyayacağın pirupak[21]dilinle gel!

Satırlarda yazılan;

“Ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
[22]” dizesinde dizilen kelimeleri, sadırlarımıza işlettirecek gür sesin, nefesin ve soluğunla gel!

Gelişinle senden rahatsızlığını gizli veya açık ifade eden/edecek olan;  hakkın değil Batı’nın ve bâtılın piyonluğunu, sözcülüğünü, askerliğini avukatlığını, maymunluğunu ve finansörlüğünü yapan/yapacak tuğyanlaşmış zevatın keyfini kaçırırcasına tufanınla gel!

Vahyin hikmetli kıssalarıyla yoğrulu kutlu mesajlarını çağlar boyu gören gözlere gösteren, işitecek kulaklara işittiren, fikredecek kalplere aşılayan kudretli Süleyman, sabır taşı Eyyüp (AS),  imtihanı ateş olan İbrahim (AS), bıçağın gölgesinde teslimiyetin simgesi İsmail (AS), iffetin sembolü Yusuf (AS)  ve gemisine girecek kutlu 40 kişinin uğraşında Hz. Nuh (AS)  gibi mübarek peygamberlerin samimiyetini ve mücadele azmini üzerimize yağdıracağın rahmet yağmurunla gel!

Bin aydan daha hayırlı gecesini içinde bilinmezlerde sakladığın; iftarları ve sahurlarıyla zamanlarımıza ve mekanlarımıza bereket katacağın; ve nihayet bizleri imar, ihya ve inşa edecek tesirinle gel!

1 ay boyunca tuttuğumuz oruçlarla bedenlerimizi değil; asıl ve asil maksat olarak aç ve susuz kalan ruhlarımızı doyururcasına gel!

“Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden / Bırakın uyuyayımyandım kelimelerden[23]!”şiirinin ana fikri gibi içini boşaltmaya çalıştıkları kavramlarımız ve kelimelerimizi eğip büken gafillerin tahrifatlarının hilafına şeker değil şükür bayramı hediyenle gel!

Ve…

Sefa değil cefa çeken yüreklerimizin imbiklerinden süzülen ve dökülen dualarımızın kabulü muştusuyla imanımızın şahitliğini arttırırcasına gel!

Geliyorsun ve biz seni hüznümüzün doruklarında selamlıyoruz:

Hoş geldin Ey Ramazan…

Geleceğimizi karanlık görmüyoruz, azimli ve kararlıyız, alçak bir ölüme razı değiliz… Gelişinle…

Mahzun ve Mahcup,

Lakin;

Mağrur ve Heyecanlı,

Umutlu,

Ümitli,

Sevinçli ve Mutluyuz…

Not: 23 Nisan 1920 ruhunu tüm yüreğimle paylaşmakta; Türkiye Cumhuriyeti Meclis’inin açılışının 100. yıl dönümünü ve bütün çocukların Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarım.


[1] Hail: Engel.

[2] Tefrika: Birbirine kötülük etmeye değin varan sürekli anlaşmazlık, ikiye ayrılma.

[3] Ye’s: Ümitsizlik.

[4] Ruh-ı nevîn: Yeni bir ruh.

[5] Nefha-i te’yîd:  (ruhu) Kuvvetlendirecek bir nefes.

[6] Âti: Gelecek.

[7] Kur’anı Kerim, Ra’d Suresi 28. Ayet

[8] Kur’anı Kerim, Araf Suresi 179. Ayet

[9]  Kur’anı Kerim, Ankebut Suresi 64. ayet

[10] Kur’anı Kerim, Şuara Suresi 88. ayet

[11] Kur’anı Kerim, Hucurat Suresi 10. ayet

[12] Şair, İsmet Özel

[13] Şair, Necip Fazıl Kısakürek

[14] Muhammed Celâleddîn-i Rumi, Mesnevi adlı eseri

[15] Şeb-i Aruz: Düğün Gecesi

[16] Kur’anı Kerim, Âl-i İmrân Suresi 103. Ayet 

[17] Nevruz’a-Mehmet Akif Ersoy-Safahat

[18] Kur’anı Kerim, Hûd Suresi 112. Ayet 

[19] Şair, Ziyâ Paşa

[20] Nuri Pakdil, Kudüs Şairi

[21] Pirupak: Tertemiz, lekesiz

[22] Mazot Şiiri – İsmet Özel

[23] Necip Fazıl Kısakürek, Uyumak istiyorum şiiri

Exit mobile version