Yaşadığımız çağa denk gelen bu pandemi afetinin hayatımıza kattığı birçok yeni kavram ve uygulamalara alışmaya, şekillendirmeye ve tebliğ etmeye çalışıyoruz. Bunların başında da sosyal mesafe denen uygulama geliyor.
Doktorlarımız ve uzmanlarımız tavsiye ettiğine göre, kimse bu uygulamanın doğruluğu ve işe yararlılığını tartışamaz elbet. Lakin ismi ne kadar doğru?
Bir olgunun isminin onu uygulayacak kişilere bırakacağı etki boyutu, hayatımızda yer alan diğer olguların etkilerine baktığımız zaman anlaşılabilecektir.
Şüphesiz ki şu sıralar bir düşmana karşı savaşıyoruz. Bu savaşı veren tüm ülkelerin yöneticileri de aynı demeçler ile kamera karşısına çıkıyor: “Gözle görülemeyen bir düşmana karşı savaşıyoruz”.
Kıbrıs, coğrafi yapısı ve eğitim sistemindeki düzen gereği, iş bulmak ümidi ile Mağusa sokaklarında dolaşan Asyalı veya Afrikalılara, ülkelerindeki iç karışıklıklardan kaçmış ve eğitimini tamamlamak üzere Lefkoşa’nın sarmal yapılı sokaklarında kaybolan Ortadoğululara ve daha birçok bölgeden gelen misafirlerine ev sahipliği yapmakta.
Geçtiğimiz haftalarda ülkelerindeki bir diktatörün zulmünden kaçıp adaya sığınmak isteyen bir grup mülteci, daha adaya ayak basamadan Rum yönetiminin zulmü ile tanışıp tekneleri alabora olma tehdidi ile Kıbrıs’ın Kuzeyine KKTC’e sığınmışlardı.
Kıbrıs Türkü, gözleri yaşartan, kalpleri ısındıran bir ev sahipliği ile saatler içerisinde o mültecilerin işine yarayabilecek ve ihtiyaçlarını aylarca görebilecekleri miktarda yiyecek, giyecek ve türlü çeşit gereksinimlerini daha o mülteciler o eşyalara ihtiyaçları olduğunu bile hissedemeden sundular ve kendilerinin o insanlara kardeş, dost veya iyi bir ev sahibi olacaklarını hissettirdiler.
Dinimiz İslam’ın elçisi Hz. Peygamber buyurmuştur ki: “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu düşman eline vermez. Her kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Her kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun sayesinde kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Her kim dünyada, bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.”
Dünya’da savaş çok gibi görünse de aslında sadece bir tane savaş vardır.
O da iyilik ve kötülük arasındaki savaştır.
Kötülük, saldırmaktan ve hırslarından hiçbir zaman vazgeçmez. İyilik ise sessizliğini hiçbir zaman bozmaz, Dünya üzerindeki en iyi komutan ve lider olarak kendisine sığınanları her zaman muhafaza eder ve huzur içinde yaşamalarını sağlar.
Kötülüğün safına katılanlar hiçbir zaman gerçek huzuru bulamazlar, birçok şeylere sahip dahi olsalar huzur onların safında değildir.
İyilik safında yer tutanlar ise ellerindeki tek ekmeği dahi dört parçaya ayırıp paylaşsa bile uykularına dünyanın en rahat yatağında yatmışcasına gönül ferahlığına sahiptirler.
Düşmanımızı görebiliyor veya göremiyor olmamızın bir önemi yok. Seçtiğimiz ve mücadele edeceğimiz tarafı belirlememiz bu süreçten sonra, ki bu süreç dediğimiz dünya üzerinde geçireceğimiz ve adına ömür dediğimiz zaman dilimi, bizim nasıl yad edileceğimizi belirleyecektir.
Herhangi bir konuda uzman veya bilirkişi değilim, eğitimini aldığım branş veya tecrübesini yüklendiğim hayatımın bana öğrettikleri tıp alanıda tavsiyeler vermeye veya verilen tavsiyelerin doğruluğunu tartışabilmek için yeterli veya işlevsel değil. Fakat terimler ve olgular üzerinde yapılan çalışma daha detaylı düşünülmeli.
Sosyal mesafe, bizim bireysel ve toplumsal karakterimize, fıtratımıza aykırı bir terim.
Fiziki mesafeyi bu süreçte olabildiğince koruyalım, sosyal yakınlığımızı ise olabildiğince arttıralım.
En azından bu süreç geçene kadar yardım elimizi değil gönül bağımızı uzatalım bizleri bekleyenlere.
Yardıma ihtiyaç duyan hiç kimseyi görebildiğimiz veya göremediğimiz hiçbir düşmana teslim etmeyelim, onları muhafaza edelim.
Dünyanın en iyi lideri ve komutanı olan iyiliğin en iyi askerlerinden birisi olmaya çalışalım ve onu bu sonucu mutlak zafer olacak bu savaşında hiç yalnız bırakmayalım.