Özelde bu haftanın, genelde geçmiş günlerin önem ve anlamına binaen, tarihe bir not düşüp, tavır ve duruşumuzun serdedilmesi mahiyetinde, kalemle yazmayı öğretene şükürle, acizane bir değerlendirmedir.
15 Kasım 1983 tarihinde dünya ve tarih önünde doğup KKTC ismi verilen, 3242 km karelik alanda ve çeperinde egemenlik iddiası olan ülkemin bekasına dair birkaç kelam. Politikaya giriş dersi alan mülkiyeli öğrenciler hatırlayacaklar, uluslararası ilişkilerin besmelesi mahiyetindeki tabir “survival of the state” yani bir devletin hayatta kalması, var olması, bekasını devam ettirmesi mevzusudur. Diğer konuların hepsi bu mevzunun üzerine bina edilir. Devletlerin ilk vazifesi, uluslararası sistemde hayatta kalmak, var olmaktır. Müslüman Türkler bunu daha veciz bir şekilde ifade etmiş ve “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” demişlerdir.
Bu yazıda üzerinde duracağım nokta, KKTC’nin bir devlet olarak yukarıda yapılan değerlendirmenin neresinde yer aldığı sualine bir cevap bulabilmektir.
KKTC Flora ve Faunasının Korunmasına Dair Emirnameye göre kedi tırnağı,köpek pençesi,süpürge otu, yaban lalesi, medeoş lalesi, orkideler, tavşan kulağı, siklamen gibi bitkilerin yaban alandaki doğal ortamlarından, kasıtlı olarak koparılması, toplanması, yaşam alanlarının tahrip edilmesi, sahiplenilmesi, bulundurulması, işlenmesi, satılması, satın alınması, satış için saklanamsı veya taşınması, kesilmesi kökünden koparılması veya yok edilmesi, yasa ile yasaklanmıştır. Gaye bu bitkilerin hayatta kalması, yok olmaması, bekasını devam ettirip gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Aynı şekilde Akdeniz foku, dağ keçisi, yaban koyunu, yeşil-çizgili kaplumbağa, yeşil-ince-benekli kertenkeleler, ince parmaklı keler, bukalemun, kara-ince-kedigözü yılanlar, yeşil kara kaplumbağası gibi hayvanların hepsi de beka nedeniyle nesilleri tükenmesin diye yasa ile koruma altına alınmışlardır.
Bunlarla bitti mi? Hayır. Benekli kelebek, turuncu süslü kelebek, kleopatra, sarı azamet, şeytancık, tepeli pelikan, cüce karabatak, kara leylek, angıt, yaz ördeği, sakallı akbaba, çil keklik, güvercin, peçeli baykuş, küçük yeşil ağaçkakan, dağ kargası…
Tüm bu saydığım kanatlı kanatsız, memeli memesiz, uçan, kaçan, yüzen, sürünen, boynuzlu boynuzsuz, yumrulu yumrusuz, yapraklı yapraksız hayvanat ve nebatat bir emirname ile koruma altındadır. Neden? Nesilleri tükenmesin, yok olmasın, var kalsınlar diye, kuşakatan kuşağa miras bırakılabilsinler diye.
Berdevam, tatlısu balıklarını koruma yasasına göre de, hiçkimse bir havuzda, derede, çayda, herhangi bir balığı öldüremez, yakalayamaz, takip edemez. Yani tatlısu balığının bekası esastır ve buna kasteden para ve hapis cezası ile cezalandırılır.
İroniyle, Karpazın hür ve sahipsiz eşşekleri bile Karpaz Milli Parkı’nda koruma altında olup, kıllarına zarar gelse yer yerinden oynamakta, eşşeklerin mevcudiyeti ve bekasının devamı kutsal bir dava haline gelebilmektedir.
Alakaya maydanoz olur mu bilemem ama bu ülkede gulumbaralar dahi yasa ile koruma altında olup, homofobik söylemlere maruz kalmaları durumunda hukuk kuralları onları koruma altına alır ve bekalarının devamını temin eder.
KKTC’de koruma altında olmayan tek şey KKTC’nin kendi bekasıdır. Yazılı-yazısız, görüntülü-sözlü, kamusal alanda-özel alanda, canlı yayında-cansız yayında, ülke içinde ya da ülke dışında alenen ya da gizli gizli, korsan, sahte, psefto-klefto, renga cumhuriueti, mandıra gibi aşağılayıcı, küçük düşürücü, devletin manevi şahsiyetini tahkir edici söylemler acımasızca ve perevasızca kullanılmakta, bununla birlikte Türkiye’yi bir işgalci KKTC’yi de onun bir alt yönetimi gibi lanse etmektedirler. Bu safsataları bıkmadan usanmadan yeminli bir lejyoner gibi topluma boca etmekte ve devlet kurumları ile en küçük bir sıkıntı yaşayan sıradan bir vatandaş da şuur altına işleyen bu düşüncelerle sorunu nasıl çözerim yerine, devleti nasıl yıkarınım peşine düşmektedir. Bunun tek kelime ile ifadesi fitnedir. Topluma bu nifak tohumlarını ekenler devletin egemen sıfatının ne olduğunu artık öğrenmeliler? Yoksa bugün çıkıp İngiltere’ye bağlansak iyi olurdu derler, yarın ABD’ye bağlanmayı isterler, öbür gün biz Rum idaresinde azınlık olarak yaşamayı da kabul ediyoruz derler.Sihirli kelimeleri de, özgür basın ve düşünce özgürlüğü diye seçerler.
Tüm bu açıklamalardan sonra soruyorum KKTC devleti kendi bekasını ne zaman bir gulumbara, bir karpaz eşşeği, bir tatlısu balığı, bir dağ kargası, bir medoş lalesi kadar koruma refleksini geliştirecek? Ne zaman devletin müesses nizamını tebdil ve tağyire yeltenip ilga etmeye çalışanlara ağızlarından köpükler saça saça korsanlıkla suçlayanlara, yasal olmayan devlet diye kendi devletini güya uluslararsı kuruluşlara şikayet edenlere hukuksal çerçevede gerekli cevabı verecek? Demokrasi ve düşünce özgürlüğü adı altında devletin altının oyulmasına ne kadar daha göz yumulacak? Devlete olan sevgi ve güveni temelinden sarsıp, vatandaşı ifsad eden bu zehirli fiiliyata ne zmana kadar sükut edilecek? Peki denilecek ki devlet eleştirilmesin mi? Yıkıcı değil yapıcı olarak elbette. Bir de devleti ile hükümetler arasındaki nüansı bilerek.
Temizlik imandandır denir. Korona süreciyle dezenfektan ve ispirto ile vaftiz olup arınmaya çalışarak durumu tecrübe ettik. Vatan sevgisi de imandandır derler. Umarım bunu da vurdumduymazlığımız yüzünden, devlet olarak perişan bir hale düşerek tecrübe etmek zorunda kalmayız. Artık, haysiyetine bir Karpaz eşşeği kadar değer verilmeyen devletin ipek eldivenlerini çıkarıp demir yumruğunu hukuk çerçevesi içinde sıkma vaktidir.Bu devlet gökten zembille inmedi.
(Not 1: Bu vesileyle, bu toplum boyunduruk altında kalmasın diye babası şehit olmuş ve çocukluğunu babasız geçirmiş olan ve şu anda sağlık sınkıntıları yaşayan Sümer Şehitoğlu ağabeyimize de acil şifa dileklerimizle…)
(Not 2: Devletin egemenlik ve bekası yerine yanlış bir şekilde şeddeli yazılan eşeğin gramer kurallarına odaklanıldı ise yazı hedefine ulaşamamıştır.)