- 9
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
Vakti zamanında Behlül Danâ’nın kendilerine yönelik nasihatlerinden, yanlışlarına yaptığı eleştirilerinden rahatsız olan halk Harun Reşid’e gidip; “Sultanım, bizim yaptıklarımızın Behlül Danâ’ya ne zararı var? Bizi kendi hâlimize bıraksın. Sonra her koyun kendi bacağından asılır. Bizden ona ne?” gibi sözlerle şikayet ettiler.
Hârûn Reşîd, Behlül Danâ’yı çağırtıp, halkın isteğini bildirdi.
Behlül Danâ hiç sesini çıkarmadan sarayı terk etti. Birkaç koyun alıp kesti, bacaklarından mahallenin köşe başlarına astı. Bunu gören halk gülerek;
“Deliden başka ne beklenir, yaptığı işler hep böyle zaten” diyorlardı.
Aradan günler geçtikçe, asılan hayvanlar kokuyor, bundan da bütün mahalle rahatsız oluyordu. Kokudan durulmaz hâle gelince, aynı kişiler Harun Reşid’e gidip, durumu anlattılar ve Behlül’den şikayetçi oldular.
Sultan Reşid de, Behlül Danâ’yı çağırtıp, olanları sordu.
Behlül Danâ da,
“Bir kötünün, bir kötülüğün herkese zararı olduğunu herhalde anladılar. Koyunu kendi bacağından assanız bile, başkalarına da zarar verebileceğini onlara gösterdim!!” dedi.
Çok yakın temas içerisinde bulunduğumuz coğrafyamızda neredeyse üniversite eğitimini bitirecek bir gencin doğumu ile aynı yıllardan süregelen iç savaşlar, kargaşalar, dış ülkelerin işgal ve sömürü planları dahilinde hiç acımadan katledilen, açlık ve susuzluğa terkedilen; sürgün yollarında insanlık dışı sözüm ona sınır güvenliği uygulamaları ile botları şişler ile patlatılıp birkaç aylık veya yaşlarındaki bebeklerin ve çocukların ölüme terk edildiği, annelerin çocuklarının ölümünü bekletildiği, babaların kızlarının ölü bedenlerine sarılıp ağladığı bu Dünya’nın düzenini gözle görülemeyen, elle tutulamayan ve hiçbir silah teknolojisin öldüremediği bir virüs durdurdu.
Dünya üzerinde şuan hayat tam anlamı ile durdu. filmlerde bizlere özendire özendire izletilen o şaşaalı gökdelenler müdavimleri için korku evleri, ışıklı tabelalarının Dünya’nın geri kalanı için medeniyet sembolü olduğu, kaldırım taşlarının dahi gezi hatıratı olarak anlatıldığı o sokaklarda şimdi sessizlik ve korku hakim.
Venedik’in o meşhur kanallarında bizlerin dahi hatırlamayacağı kadar uzun bir zaman sonra yunus balıkları ve kuğular geziyor, new york’un o devasa gökdelenlerinin sıralandığı geniş sokaklarında artık serçe ötüşleri duyulabiliyor.
Kainatın ve içerisinde bulunan canlı ve cansız herşeyin yaratıcısı, marketten su dahi alırken sıra kavgası verecek kadar gereksiz bir telaşe ve bencilliğe bürünmüş bizlere birşey daha öğretiyor.
Aslında kalbimizin en derinlerde doğduğumuz günden beri varolan fakat üzerine çok farklı yapay hisler yerleştirdiğimiz bir his tekrardan şuan kalbimizin tek sahibi.
SADECE KENDİN İÇİN DEĞİL BAŞKALARI İÇİN YAŞAMAK
Ülkemizden binlerce kilometre ötede ortaya çıkan bir virüs, ki bu virüs sadece fiziksel temas ile yayılabilen bir virüs. Şuan bu adada bizleri yakaladı ve anne babalar çocukları için, yetişkinler ise anne ve babaları için endişeliler. Birkaç hafta önce Dünya’ya egemen olan sadece kendi iyiliğini düşünme hissi şuan tamamiyle ortadan kalkmış durumda. Şuan herkes ailesini, akrabalarını, komşularını ve sevdiklerini düşünür oldu.
Yardımlaşma, elindekini paylaşma ve sıkı sıkıya birbirini tembihleme.
İnsanoğlu yine bir şekilde Rabbinin kendisine çizdiği yola geri döndü.
Bu süreç Allah’ın da koruması ve yardımı ile en az kayıpla atlatılacaktır. Herkes sevdikleri ile yaşantısına kaldığı yerden devam edecektir. Hepimizin dua ve temennisi de bu yöndedir.
Fakat, bu süreçten alınabilecek dersi almadan çıkarsak işte o zaman bu virüs bize gerçekten çok zarar vermiş ve bize kaybettirmiş diyebiliriz.
Binlerce kilometre öteden, sadece insandan insana temas ile bulaşabilen bir virüs canımızı acıtıp bizi sevdiklerimiz ile tehdit edebiliyor ise kuş uçumu mesafede yaşanan bunca acı ve ızdırap bize ne kadar uzak kalabilir ?
Sokağın başına asılan bu koyunu görmezden gelmeyin artık daha fazla…