Yazar

Kuzey ve Pusula

Tarih sahnesinden isimlerini bolca duyduğumuz kahramanlar da dahil; doğruluktan, inandığından ve yönünden döndürülememiş, vazgeçirelememiş sadece bir isim sorsam.

Zihninizde kim canlanır ?

Şayet düşündüyseniz çok farklı isimler ortaya çıkmıştır, buna eminim.

Tüm bu isimler hayatlarında en az bir kere hataya düşmüş, gerçeği gözden kaçırmış veya bildiğimiz yoldan, farklı bir istikamette yürümüştür.

Ömrü boyunca kendisi için hata sayılabilecek bunlardan hiçbirini yaşamamış tek bir isim vardır:

Pusula.

Pusula her zaman gerçeğin peşindedir.

Yeryüzünün neresine götürürseniz götürün hep aynı yöne bakar, gecenin zifiri karanlığı veya güneşin gözleri yakan ışığı, kutupların soğuğu veya Afrika’nın sıcağı; hiçbir şey onu doğrusundan veya yönünden şaşırtamaz.

İnsanoğlu olarak yüzyıllardır pusulayı yönünü tayin edebilmek için kullandığımızı düşünürüz. Halbuki sadece pusulanın kendisi için tayin ettiği yönler arasında gider geliriz. Pusulayı kendimize yön tayin etmek için kullansaydık onun gerçeklikten hiç vazgeçmediğini, her nereye götürülürse götürülsün, kimin elinde olursa olsun doğruyu göstermekten vazgeçmediğini, doğru yönü bulduktan sonra diğer yönleri de ne kadar kolay ayırt edip gerçeği ne kadar yalın haliyle muhafaza edebildiğini de anlayabilirdik.

Peki nedir bu yüce dervişin sırrı ?

Pusula, nereden geldiğini, nereye ait olduğunu bilir ve bunu hiçbir zaman unutmaz.

Mıknatıs kuzeyden geldiğini bilir, ve ibre canhıraş dönerek ait olduğu yeri arar. Pusula ne kadar yükselirse yükselsin, yerin ne kadar altına inerse insin yüzünü gerçeğinden başka yöne dönmez.

Yönümüzü tayin etmek için kullandığımız bu aletin bize yönümüzü göstermesini istiyorsak, nereden geldiğimizi bilmemiz her an aklımızda bulundurmamız gerekir. Bu da yetmez, yüzümüz her daim ait olduğumuz yere dönük olmalı. İnsanoğlu geldiği yeri hatırladığı an gideceği yeri de kolayca bulabiliyor. Gideceğimiz yeri gözümüzle her an görmemize, elimizle dokunmamıza veya kulağımızla duymamıza gerek yok. Nasıl ki pusula kuzeye hiç varamayacak bile olsa yüzünü hiç ondan çevirmiyorsa biz de eşyaları hisseder gibi gideceğimiz yeri hissetmemize gerek yok.

Gözümüzün göremediğini kalbimiz hissedip, kulağımızın duymadığını ruhumuz algılayabilir.

Dünya üzerinde yaşayan tüm insanların ortak bir korku ile yaşadığı şu günlerde etrafınıza bir bakın. İstisnasız herkes aynı güçten korkuyor. Güçsüzlüğünü, kaybolmuşluğunu anlıyor ve ruhunun en derinlerinde dahi hissedebiliyor. Korktuğumuz şeyi gözle göremiyoruz ama kalbimizle hissedebiliyoruz, kulağımızla duyamıyoruz ama ruhumuzda hissedebiliyoruz.

Bu korku ile yaşadığımız şu günlerde herkes rüzgarı durmuş bir okyanusun tam ortasında bir teknede. Her ne yöne bakarsak bakalım ufkumuz yok, gidilebilecek heryer birbirinin aynısı. Nereden geldiğini hatırlayan ve bu sayede gideceği yeri bilen insan, Kuzeyini bilen ve bu sayede diğer yönleri kolayca tayin edebilen bir pusula gibiler.

O yüzden o insanlar için okyanus ayak basacakları kara parçasında önce hoş bir manzara.

Okyanusun tam ortasında anlar insan kendisinin topraktan bir parça olduğunu.

Bunu anlayan kuzeyden gelen mıknatısı kalbinde taşıyor demektir.

Exit mobile version