Netice olarak iki küçük kız çocuk ve bir küçük erkek çocuğun gözleri önünde babaları taranarak katledildi.
Üç masum, babasız kaldı.
Sevginin çeşitleri vardır.
Kiminin kalbine giden yol güçten, kimine paradan, kimine makamdan geçer;
kimine korku ile kimine de neşe ile kendinizi sevdirebilirsiniz.
Vurulma anından bugünkü köyü Kumyalı’daki gömülme anlarına kadarki sürece bakarsak, sevildiği aşikar.
Parasını nereden kazandığı, bu imparatorluğu nelerin üzerine diktiği, ölen ile Rabbi arasındaki meseledir.
*
Tabiki tanımıyorum.
Çocukluğumuzdan beridir aşina olduğumuz bir “kafesteki arslanları” hikayesi vardır.
Hasımlarını arslanlarına…
Sedat Peker’in malum videolarının etkisi, hem KKTC’nin hem de Türkiye’nin gündemine gelmesiyle beraber iş “kafesteki arslanları” bayağı bir aştı.
Bilemiyorum.
İlgilenmiyorum da.
Ne Peker’in söyledikleri ne de Falyalı imparatorluğu derinlemesine dikkatimi çekiyor.
Okuyup ne yapacağım. Anlayıp neye müdahale edeceğim?
İçine düşeceğim şemada birkaç ismi zihnime kazıyıp, birkaç olayın idrakine varınca neyi değiştirebileceğim?
Para, silah, ilişkiler, yerel ve uluslararası dengeler, çeteler, istihbarat teşkilatları, küresel şirketler, devletler…
Girdap içinde girdap.
Fakat netice itibarıyla üç çocuğun gözü önünde katledilen bir baba. İsmi Cahit’miş oğlunun. Babasının ismini vermiş. Onlu yaşlarında bir erkek çocuk. Veliaht gibi büyütülmüş bir delikanlı. Böylesine büyük bir güç, korkular üzerine inşa edilemez, belli ki Falyalı cesur bir adamdı.
Bir şekilde, belli dönüm noktalarında güce sahip olmak adına doğru hamleleri yapmış ve bu koca imparatorluğu kurmuş. Ondan doğan da onun gibi olacaktır. Güce ulaşma hırsıyla büyümesi muhtemel bir çocuk. Hele ki babası gözleri önünde öldürülmüş bir erkek çocuk. Daha bu yaşta intikamını içinde büyütmeye başlamadığını kim söyleyebilir?
Tek üzüntüm bu.
*
İşin bir diğer kısmı, Türkiye medyasının olayı ele alış biçimi.
Bu suikast neticesinde birkez daha anladım ki, Türkiye medyası ve onun içerisindeki birçok gazeteci, yazar, araştırmacı veya belli vasıflarla televizyonlara çıkan kimseler Kıbrıs ve KKTC gerçekleri hakkında kara cahilden de cahil; rezil durumdalar.
Utanarak, sıkılarak izledim tartışmaları, konuşmaları, yapılan saçma sapan analizleri.
En basit meseleleri dahi zihinlerinde, söylemlerinde oturtamamış kafalar, arkalarına yaslanıp avurdlarını şişire şişire konuşuyorlar.
Kıbrıs Cumhuriyeti diyeni mi ararsınız, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti diyeni mi.
Cumhurbaşkanı’nın halen daha Talat olduğunu zanneden mi, ismini dahi doğru telaffuz edemedikleri Falyalı’nın (Faralyalı diyerek) suikastini çözdüğünü zannedenleri mi.
Biri kalkar TMT’ye Hasan Sabbah’ın suikastçileri muamelesi çeker.
Biri kalkar Türkiye’nin adadaki varlığının sorgulanması gerektiğini ima eder.
Vs. vs. vs.
Baştan sona cehalet, fecaat, rezalet.
Dikkat edin bu suikast; Türkiye’de, tek müşterek noktaları “kayıtsız-şartsız Erdoğan karşıtlığı olan ehl-i kelam / kalem holiganları ve Kıbrıs Türk solunun (pis-marjinal çizgideki) ideolojik garnitürleri tarafından kanları zehirlenmiş Federasyoncularını aynı burcun üstünde toplamıştır.
O burcun üstünde hilal yoktur.
O burcun üstünde Türk bayrağı yoktur, ezan sesi yoktur.
Türkiye’deki cahillerin durumu ortada. Onlar şu an 2023’de Erdoğan’ı devirmek için ellerine geçen ilgili-ilgisiz tüm konuları O’nun şahsında Ak Parti’ye mal ederek, Gezi kalkışmasında başlayan ve onlarca merhalelerden geçerek bu günlere gelen “küresel algı operasyonuna” malzeme taşıma derdindeler. Bunun için bırakın dillerinden düşürmedikleri “Yavru Vatanı” meze etmeyi, hiçbir etik-ahlak veya değer yargısı gözetmeksizin herkesi ve herşeyi o yolda harcayabilirler.
Ya bizdeki faşistler?
“Mafyaydı ama Kıbrıslıydı, bizdendi” diyerek meseleyi bambaşka yerlere taşıyanlar.
Bakın size bir hiyerarşiden bahsedeyim, bu arkadaşların hastalıklı kafalarındaki ama bir kültür olarak neredeyse bu topraklara yerleşmiş bir besin zincirinden.
Evet besin zinciri, tıpkı ekosistemizde olduğu gibi.
En tepede etcillerin olduğu. Onun altında otcullar, onların da altında bitkiler vs.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, 1975’den bu yana hükmünü devam ettiren bir sosyo-kültürel infaz aleti gibi çalışır bu piramid.
En tepede İngiliz ve Avrupa. İngiliz, Rumu sevmez. Rum, Kıbrıs Türkünü sevmez, küçümser.
İngiltere ve Avustralya’daki yerleşik Kıbrıs Türklerinin bir kısmı KKTC’deki kendi soydaşlarına, akrabalarına aynı muameleyi çeker. Para, güç, statü farkları yine devrede.
KKTC’deki yerli Kıbrıs Türkleri’nin bir kısmı 1975 ile beraber adaya göç eden akrabaları, Anadolu göçmenlerini, yani bizleri sevmez. İllaki herkesin kendince sebepleri vardır, bu başka bir konudur.
Biz, sanki 50 yıldır aynı çirkinliğe maruz kalmamışız gibi bizden sonra, 80’lerde 90’larda adaya gelen Anadolu göçmenlerini sevmeyiz. Hataylılar’ı küçümsemek bir statünün en belirgin tavrıydı yakın zamanlara kadar, hatırlayın.
Onlar da onlardan sonra gelenleri sevmez. Arada biryerlerde KKTC’nin çingeneleri olan gurbetler vardır.
Bulgaristan göçmenleri, Pakistan’dan gelenler, Türkmenistan’dan, Vietnam’dan gelenler..
Bu gerçek, Falyalı suikasti ile tekrar gazetelerde, sosyal medyada, televizyon ve köşelerde kendini gösterdi.
“Mafyaydı ama Kıbrıslıydı, bizdendi”
“Ben kendisine hep derdim sen çakma mafyasın be gardaş”
Bu nasıl bir sığlık. Bu nasıl bir kalitesizlik. Bu nasıl bir ahlak?
50 yıldır “GARASAKAL” diye yaftaladıkları, her türlü hizmetlerini gördürdükleri, ganimet artıklarıyla yemleyip yarım asırdır kendi konforlarını büyüttükleri insanları her fırsatta hedefe koymaları, her musibetin, her fenalığın müsebbibi gibi göstermeleri sabrın son damlalarını da bardaktan taşırmaya zorluyor.
Benim kökenim Antalya, Akdeniz insanıyız. Bizden pek mafya falan çıkmaz.
Fakat unutmasınlar ki KKTC’de yaşayan binlerce Karadenizli ve Güney Doğulu var. Onlar artık üçüncü ve dördüncü nesilleri büyütüyorlar. Anadolu’da da bu iki kesim kalabalık aileleri, aşiretleri, mafyatik organizasyonları ile meşhurdur.
Onlar da şey mi desin:
“Mafya ama bizden, Karadenizli”
“Mafya ama benim aşiretimden”
“Mafya ama bize zararı dokunmaz”
Ve zaten, kumarhaneleri, gece kulüpleri, kara para aklama şebekeleri, denetimsiz-usülsüz bankacılık yapılanmalarıyla içinden çıkılmaz bir hale getirilen KKTC’de denge olma adına, güç olma adına kendilerinden olan mafyalar mı ithal etsinler?
*
İnsan sebepsiz yere bile sevilebilir.
Halil Falyalı da belliki seviliyordu. Parasının ve gücünün ötesinde, belli şahsi meziyetleriyle insanların kalbine dokunmuş. Bunlara kim ne diyebilir? Bundan böyle müteveffanın tek ihtiyacı, ardından hayır ve hasenat yapılması, dualar edilmesidir. Dua edeni bol olsun.
Fakat bir ailenin ve üç yetimin acıları üzerinden kendi ideolojik saplantılarına ve ihanetlerine malzeme devşirenleri gördükçe bu memlekete dair umutlarım bitmeye yaklaşıyor.
Midemi bulandırıyorsunuz.