Şimdi anlıyoruz ki büyük uluslararası dayanışma aslında yokmuş. Avrupa dayanışması diye bir şey yokmuş, o yalnızca kağıt üstünde bir masalmış.
Siz üstteki cümleyi tırnak içine alıp tekrar okuyun çünkü bu benim yorumum değil, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in tepkisidir.
Bir tepki de İtalya’nın AB Büyükelçisi Maurizio Massari’den: “Ne yazık ki tek bir AB ülkesi bile Komisyon’un çağrısına yanıt vermedi. Şüphesiz bu Avrupa dayanışması için iyi bir işaret değil.”
Massari’nin bahsettiği çağrı, pandemiden en fazla etkilenen Avrupa ülkesi İtalya’nın birliğe yaptığı ama bir türlü karşılık bulmayan yardım çağrılarıdır. Nihayetinde, AB’den gerekli desteği bulamayan İtalya’nın imdadına trajikomik şekilde Çin yetişmiş; diğer 26 AB ülkesinin yapamadığını tek başına Çin yapmıştır.
Dünya ve üzerindeki herşey mikroskobik bir canlı eliyle
sınanıyor.
En çok da küresel iddia sahipleri sınanıyor.
27 üye ülke ve 500 milyondan fazla nüfusu ile Avrupa devinin bu süreçte sınıfta kaldığını söylemek abartı olmaz. Avrupa’nın her bir köşesinden günlerdir birliğe ve üyelerine tepkiler yükseliyor.
Misal, Bulgaristan.
Üyesi ve bir parçası olduğu Avrupa Birliği’nden beklediği desteği alamayan Bulgar Başbakan Boyko Borisov, 2 Mart’ta Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyarette TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yardım talebinde bulunmuştu. Bu talebin üzerine Erdoğan, Bulgaristan’a 50 bin maske, 100 bin koruyucu tulum ve 100 bin gözlük gönderdi.
İran.
ABD’nin ambargoları altında yaşayan baş belası İran. Suriye’de ve Irak’ta yıllardır Türkiye’ye karşı cephe alan, emperyalistlerle gizli ve zaman zaman aleni ortaklıklar kuran Tahran’a yine el uzatan Ankara oldu. Pandeminin yayılmasına ve üst düzey bürokratlarıyla devlet erkanını sarmasına rağmen ABD’nin ambargoları yumuşatmamasına karşı, Türkiye tarafından İran’a uçak ve TIR’larla tıbbi malzeme gönderildi, gönderilmeye de devam ediliyor. İran’a bin tanı kiti, 4 bin 715 tulum, 20 bin önlük, 2 bin 4 gözlük, ve 78 bin maske hibe edildi. Bakın, batının parasıyla dahi satın almasına müsaade etmediği malzemeleri Türkiye İran’a hibe etti ve etmeye devam ediyor.
KKTC.
Alman turistler eliyle KKTC’ye giren virüsün yerele yayılımı, geçtiğimiz gün ilan edilen kısmi sokağa çıkma yasağıyla önlenmeye çalışılıyor. Bugün itibariyle vaka sayısı 42. KKTC’de hayat neredeyse durdu. Özel sektör çalışanları ciddi sıkıntıların eşiğinde. Toplumsal seferberlik ilan edildi. Herkes elini taşın altına koyarak dayanışmayı güçlendirmeye çalışıyor. 21 Mart günü Türkiye CB Yardımcısı Oktay’ın açıkladığı, corona ile mücadelede KKTC’ye acil ihtiyaçlar kapsamında 72 milyon TL’lik bir hibe gönderildi. Türk Kızılayı’nın gıda ve tıbbi malzemeleri ise yolda..
Federal sistemi destekleyen, Kıbrıs’ın bir bütün olarak AB üyesi olmasını savunan Avrupa Birliği’nin bu zorlu süreçte KKTC’ye katkısı ne peki?
Dünyanın en büyük ve zengin ekonomisiyle Avrupa Birliği’nin KKTC’ye ayırdığı katkı 5 milyon Euro, yani 35 milyon TL. Brüksel’in 2004 yılından bugüne KKTC’ye vaadettiği ve bir türlü yerine getirmediği milyon Eurolar listesindeki yerini alan bir söz. Bu 5 milyon da nakit olarak değil, değeri kadar tıbbi malzeme desteği sağlamak için ayrılmış. Gelirse tabi..
Ya Güney Kıbrıs’a sağlanacak katkının miktarına ne demeli? Avrupa Birliği’nin pandemi ile mücadele için Rumlara ayırdığı bütçe 700 Milyon Euro.
Rumu ve Türkü ile adayı bir bütün gördüğünü, birliğe üyelik yolunda tek engelin Türkiye ve adadaki varlığı olduğunu, ortak bir kültür, kimlik ve anlayış zemininde, müreffeh ve barış içinde yaşayan bir Avrupa ülkesi olunabileceğini tekrar tekrar dile getirenlerin bu çifte standart karşısındaki yorumu ne olacak merak içerisindeyim. Cesaret edip bu konuya bir yorum getirebilirler mi ondan da emin değilim.
Mesela henüz Niyazi Kızılyürek’ten bir açıklama görmedik. Kendisi, AP’ye seçildiğinde Türkçe’yi Avrupa’nın resmi dilleri arasına katacağını ve mecliste Kıbrıs Türkü’nün haklarını savunacağını iddia etmişti. Bu karar alınmadan kendisine danışılmış mı veya haberi dahi olmuş mu muamma. “İşgalci Türk ordusu kuzeyden çekilirse, Türküyle Rumuyla adayı barış içinde yönetiriz” diyen Anastasiadis ve yönetiminin de bu çifte standart karşısında bir yorum yaptığını görmedik. Hani Kıbrıs Cumhuriyeti altında yaşayan vatandaşlar eşit haklara sahiptiler?
Aksine, “biz AB ülkesi miyiz, bize neden yardım yapsınlar” diyenler çıkıyor. Tamam işte, KKTC ile Avrupa Birliği’nin ilişkilerini ve gelecek kurgularını bu temelde ele alalım. Hep söylenilen bu değil miydi? Biz bir AB ülkesi değiliz. Çatırdayan ve ömrü uzun olmayan o birliğe üye değiliz. Ait de değiliz.
Avrupa’nın yardım etmesi, vaadetmesi veya vaadlerini yerine getirip getirmemesi; tek kalemde 72 milyon lirayı gönderen bir Anavatan’ın varlığı karşısında çok da dikkate alınması gereken bir vaka değil.
Serbest dolaşımı kutsayan ama şu an üye ülkeler arasını jiletli tellerle kapatan, himayesindeki insanlara dahi yetemeyen, neredeyse hiçbir ülkesinde gerekli liderliği gösteremeyen, yaşlılarını ve hastalarını ölüme terkeden bir Katolik birliğinden bundan sonra da medet ummayı, suni değerlerinin gölgesinde bir matrikste yaşamayı bırakırsak bu hisse bize yeter.
İtirazım, Batılı elitlerin, baronların ve sahte tanrıların semirildiği ve tüm dünyanın köleleştirildiği düzenin yeni bir safhasından, HÜR çıkabilmek içindir.
Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov’un sözleriyle bitiriyorum:
“Avrupa’da vatandaşların yararına çalışan tek kurumun pahalı Avrupa bürokrasisinin değil, ulus devletin kendisi olduğu ortaya çıktı. Avrupa bürokrasisi, ulus devletleri yok etmek için direktifler yayımlayarak eşçinsel evliliklerle meşguldü. Şimdiye kadar Avrupa’dan tek maske almadık. Türkiye ve Çin’den geldi.”