Yazar

Ufuk çizgilerimizden: “Mehmet Akif ve Ahlak Anlayışı” üzerine…

Bu dünya bir ağaca benzer, biz de bu ağaçta, yarı ham, yarı olmuş meyveler gibiyiz.

Muhammed Celaleddin Rumi

İnsan, doğduğundan beri içine düştüğü zorlukların, acıların, hüzünlerin girdabında kendi kıyametini her gün yaşamaktadır. Yaşamış olduğu zorluklar, felaketler, acılar içinde mutlulukları, mutsuzlukları vardır ve kesin olan bir şey var ki o da insanın adım adım kıyametine doğru yürüyor olduğudur. Biliyoruz ki insanın derdi, tasası, gamı, kederi hiç bitmeyecektir çünkü insanın derdi mezarda biter denmektedir.

Modern dünyanın bir ahlak bunalımı yaşadığı, kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Bu öyle bir bunalımdır ki; bizleri için için kavurmakta, ızdırap çeken kalplerimiz yaralarımıza merhem aramaktadır. Modern dünyanın fiyat merkezli bir dünya olduğu muhakkaktır. Her şeyin bir değeri değil fiyatı olduğu bu dünyada her şey alınıp satılmak istenmektedir. Her şeyin alınan satılan bir meta olarak görüldüğü bu evrende insani değerler de yozlaşmıştır. İnsanlık bir arayış içerisindedir. Öyle bir arayış ki insanoğlu büyük kayboluşu içerisinde mutlak huzurunu, mutlak güvenini nerede nasıl bulacağını bilememektedir.

Değer merkezli bir dünyanın ahlak olmaksızın kurulamayacağı da bir gerçektir ve biliyoruz ki ahlak yoksa adalet de, özgürlük de, güvenlik de yoktur, olmayacaktır. İyi-kötü kavramlarının ahlakın konusu; doğru-yanlış kavramlarının aklın konusu; güzel-çirkin kavramlarının estetiğin konusu; haklı-haksız kavramlarının hukukun konusu olduğu kadim kültürümüzün bize öğrettiğidir. Ahlak’ın davranışlarla alakalı bir olgu olduğu; davranış yoksa orada ahlaktan söz edilemeyeceği de bilinir. Bir davranışın ahlaki olarak nitelendirilmesi için davranışın iradeli ve şuurlu olması gerekmektedir. Doğuştan ahlaklı veya ahlaksız olunamayacağı gibi ahlaki davranışın anlık ve geçici olmaması gerekir. Ahlaki davranışın planlı ve tasarlanmış değil, zorlanmadan ve kolayca gerçekleşmesi gerekir.

Ahlakın çıkış noktası şuurdur. Şuur yoksa eylem’in anlamı yoktur. İnsan bilinçli eylemleriyle ahlaki hüviyet kazanır. Davranışlarının ahlakiliği ile insanlaşır. Bir niyet bilinçten süzülüp davranışa dönüşünce “ahlaki” veya “gayrı ahlaki” vasfını alır. İnsan ahlaki davranışlarıyla meleklerden daha yüksek seviyelere ulaşabilir. Hayvani duygularına teslim olduğu zaman da yani bu duyguların davranışa sirayet ettiği anda ise hayvanlardan daha aşağı seviyelere de inebildiği de görülmektedir.

Ahlak toplumun ruhudur ve toplumsal alanda ortaya çıkar. Kişinin nerede ve ne zaman olursa olsun kendisiyle devletiyle, toplumuyla olan davranışlarında dayandığı değer odaklı kurallar olarak da kabul edilebilir. Ahlak değişir ve gelişir. Gelişmelidir; çünkü zayıflarsa toplum da için için çöker. Çürümüşlük ruhumuzdan çevremize, toplumumuza ve hayat kokan her şeye bulaşır.

Modern çağda yükselen değer ahlak olmalıdır. Bilinir ki bir şey ne kadar azalırsa, değeri o kadar yükselir. Ahlak değerlidir. Değeri de çok yüksektir. Müslümanların ahlakını taassubun, taklidin ve sekülerleşmenin/dün-yevileşmenin bozduğu da bir gerçektir. Dünyevileşen insanın ahlaki tanımlamaları gevşektir. Dünyanın öznesi/faili/yapıcısı değil de nesnesi haline gelende ahlak aranmaz. Gayemiz de bireysel ve toplumsal anlamda köklü bir “ahlak sistemi” inşa etmek olmalıdır. İnsani ilişkilerimizde ahlakilik, servet anlayışımızda ahlakilik, siyaset anlayışımızda ahlakilik, iş anlayışımızda ahlakilik çeşitli boyutlarıyla toplumu inşa eden alt kategorik yapılardır.

İstiklal şairimiz Mehmet Âkif Ersoy; Din ve ahlâk arasında çok sıkı bir bağ kurmuş olduğu malumumuzdur. Allah inancının, korkusunun ve imanın kuvvetli olduğu zaman ahlâkî erdemlerin gelişip yerleşeceğini, aksi durumda ise erdemsizliklerin baş göstereceğini şiirlerinde çokça vurguladığı bilinir. Bir örnek:

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

  Fâzîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

  Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân’ın…

 Ne irfânın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdânın.

 O yüzden başlar izmihlâli milletlerde ahlâkın.

 Fakat, ahlâkın izmihlâli en müdhiş bir izmihlâl;

 Ne millet kurtulur, zîrâ, ne milliyyet, ne istiklâl.”

Âkif’e göre erdem duygusu sadece Allah korkusundan doğar ve bu ölçüt bütün ahlâk anlayışının temelini oluşturur. O, ahlâk ve erdemlerin kaynağını din duygusuna bağlamaktadır. Bu anlamda seküler bir ahlâk telakkisinin varlığını kabul etmez ve Allah inancının bulunmadığı insan ve toplumlarda ahlâkî çöküşün kaçınılmaz olduğunu belirtir.

Her din, bir ahlâk ve değer sistematiğine sahiptir. Dolayısıyla bütün dinlerde yaratıcı her şeyin olduğu gibi ahlâkî değerlerin ve ahlâk kanununun da sebebidir. Bu açıdan İslâm ahlâkının ilk ana kaynağı ve temeli Kur’an ve Sünnettir. Kur’an-ı Kerim, bütün dinî hükümlerin dayandığı bir kaynak olduğu gibi ahlâkî hüküm ve kanunların da çıkarıldığı bir kaynak durumundadır: Âkif’in burada vurguladığı husus toplumun inanç ve ahlâk sisteminin temelini İslâm dininin oluşturmasıdır. Âkif, Süleymaniye Kürsüsünden şiirinde bir Müslüman’ın sahip olması gereken temel erdemleri şu şekilde ifade etmektedir:

“Müslüman demek için eksiği ancak tevhîd.

Doğruluk, ahde vefâ, va’de sadâkat, şefkat;

Âcizin hakkını i’lâya samîmî gayret;

En ufak şeyle kanâ’at, çoğa kudret varken;

Yine ifrât ile vermek, veren eller darken;

Kimsenin ırzına, nâmusuna yan bakmayarak, ’’

Sonuç itibariyle: Yazı dizisi şeklinde daha önce ele aldığımız toplumsal hayatımızda ortaya çıkan çeşitli problemlere çözüm önerileri bağlamında ortaya koymuş olduğumuz hususlarda ahlak-din bağlantısının mutlak olduğunu söyleyebiliriz. Doğruluk, dürüstlük, adalet olmak üzere temel ahlâkî değerleri yanında Müslüman kişinin temel niteliği temiz ve iyi niyetli olması, zulme hayatında yer vermemesi ve adaleti sürekli kılmasıdır. Ahlâkî hayatımızdaki kırılmalarımızın sebepleri adaletsizlik, sözünde durmamak, yalancılık, dalkavukluk, korkaklık, ikiyüzlülük, bencillik, fitne gibi erdemsizliklerdir.

Toplumun ahlâkî açıdan düzelmesi ve ilerlemesi için de eğitime büyük önem verilmelidir. Eğitimin düzeltilmesi aynı zamanda ahlâk temelli bir medeniyetin inşasını olanaklı kılacaktır. Bir medeniyetin temelleri ahlâk üzerine yükselmelidir. Bu yenileşme, eski kökler üzerinde yeşeren bir ağaç misali olmalıdır. Sanattan eğitime hayatın tüm alanlarında ahlak; medeniyetin temelini oluşturan değerlere yöneltilen bir eylem alanıdır. İnsanları, toplumları ve devleti ayakta tutan en önemli unsur, ahlâktır. Bundan dolayı millî ahlâk, milletin ruhudur ve medeniyetin gerçek kaynağıdır. Dinî değerlerin ehil ve samimi eller vasıtasıyla halka doğru olarak aktarılması büyük önem arz etmektedir. Medeniyet-ahlâk bağlantısının tesisinde kurucu unsur dindir. İslâm dini bu anlamda, çağın problemleriyle yüzleşen insanın, içine düştüğü buhranları aşmasında, değerlerin kaynağını oluşturan temel unsurdur.

Vesselam…

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başka Yazı Yok