‘Önce yap, sonra açıklarsın!.. Yılmadan, bilgece ve tutkuyla…’
“Fakr u zaruret içinde boğulan gönüller, dumanla dolu bir eve benzer. Sen onların derdini dinlemek suretiyle o dumanlı eve bir pencere aç ki, onun dumanı çekilsin ve senin de kalbin rakikleşip ruhun incelsin!..” (Muhammed Celâleddîn-i Rumi)
‘İmtihan dünyası’ derler…
Her insanın ahir ömründe yaşadığı bir imtihanı vardır ve bu imtihan, kişinin karşısına bazen maddi ve manevi anlamda zenginlik olarak çıkar; bazense tüm soğukluğuyla yoksulluk…
Ve insan, hayat içinde kendisine verilen zenginliği nasıl kullandığıyla sınanır. İnsan maddi boyutta zenginliğiyle kime/kimlere/ne kadar yardım etti? Kimin gönlünü tamir etti? Kaç yetimi/yoksulu/kimsesizi/ihtiyaç sahibini gözetti? Ne kadar derde derman olabildi?
Kişinin imtihanı bazen yoksulluktur; bazen maddi anlamda yoksunlukla sınanır insanoğlu. Yoksul/fakir/kimsesiz/ihtiyaç sahibi, ‘acaba bu durum karşısında sabır gösterecek mi, göstermeyecek mi?’ diye sınanır. ‘İmtihan dünyası’nda bu yaşanmışlıklar hem kişinin sınavıdır; hem de bu acı durumun şahidi olan tüm insanlığın.
Bu imtihanın belki de en zor, en çetin muhatapları vardır ki onlar, yaşadığımız çevre içinde bu duruma şahit olanlardır, yani tüm insanlıktır; bu yoksulluğu, bu çaresizliği görmezden gelenler, kulak arkası edenlerdir.
Muhibbi mahlaslı Kanuni Sultan Süleyman bir beyitinde;
‘Zerrece irişse himmetim olur
İki cihanda saadetle muhterem.’’ diyor. Yani:
‘Eğer bir zavallıya pek az da olsa bir yardımda bulunsan, dünya ve ahrette mutlu ve saygıdeğer olursun.’
Günümüzde büyük çoğunluğu Afrika ülkelerinden ve yarısından fazlası çocuklardan oluşan 1 milyar 200 milyon insanın açlık ve yetersiz beslenme altında yaşadığını maalesef istatistikler söylemektedir. Dünya nüfusunun azımsanmayacak boyutu bugün açlıktan ölürken, geceleyin yatağına aç girerken ne acıdır ki kapitalist dünya düzeninin aktör devletlerinin gündemlerini obezlikle mücadele meşgul etmektedir.
Herkesin dönüp kendi vicdanına sorması gereken müstesna soru şu olmalıdır: Bugün dengesiz/adaletsiz/sorumsuz dünya politikaları sebebiyle savaşın bağrında açlıktan ölen, yoksulluğu/fakirliği/kimsesizliği/yetim olmayı tüm soğukluğuyla yaşayan hassaten çocukların/kadınların var olduğu dünyada o çaresiz insanlarla aynı nefesi alıyor; aynı güneşe bakıyoruz; ama onlar için ne yapıyoruz? Son aylarda dünyayı kasıp kavuran coronavirüs belasının sebeplerini bu bağlamda hiç düşündük mü? Sahile vuran Suriyeli Aydan bebeklerin, dünya yollarında ellerinde bebeklerle umuda koşan mazlumların, doymak bilmez iştahlarıyla çıkarılan vekalet savaşlarında petrol kavgalarından habersiz; masum, yetim ve öksüz çocukların ah’ının bir yerlerden çıkmayacağı mı zannedildi? Dünyayı allak bullak eden kibir baronları; Nemrud’un bir sivrisineğe mahkum olan zavallı ve aciz halini ve akıbetini elbette bilmiyorlar ama bilenler biliyor!
İçinde kaybolduğumuz şehirlerin arka sokaklarında halinden/ahvalinden bihaber yaşadığımız yoksul evlerde ne tür çaresizliklerin yaşandığını anlamadan/idrak edemeden yaşanılan hayatın bir bedelinin olacağı, bu bedelin de acı olacağı unutulmamalıdır.
Yardımlaşma kültürününün tüm toplumsal katmanlara yayılması düşüncesinin insani ve vicdani sorumluluk olduğu izahtan varestedir. Sorumluluk, hassasiyet ve duyarlılık hissiyle hareket edilmesi durumunda özelde yaşadığımız çevre, genel itibari ile yaşadığımız toplumda ve dünyada dayanışma duygusu güçlenecek ve bu durum sonuç olarak bizlere sağlıklı ve huzur dolu toplumun kapılarını açacaktır.
Yoksulluğun, acının, düşkünlüğün sonucu umutsuzlukların yaşandığı tüm ortamlarda sevgisizlik, ilgisizlik ve terk edilmişlik yaşayan kardeşlerimize gerek bireysel; gerekse ülkemiz özelinde dünyanın farklı ülkelerinde farklı dernekler vasıtası ile farklı seçeneklerle uzanacak her el, bizleri maddi ve manevi güçlendireceği gibi toplum yapımızı da ahlaki ve sağlam temellerle yeniden inşa sürecine sokacağı da unutulmamalıdır.
‘Yılmadan yap. Fırsatı kaçıracağın için değil, önünde yılgınlık göstereceğin her kimsenin bir zorba veya zorba adayı olması yüzünden. Yılma ki sıcaktan kavrulana gölgen, suda boğulana elin erişsin. Önce yap, sonra açıklarsın. Bilgece yap. Yani koruyarak, yani için titreyerek, yani yıkılmasın diye. Tutkuyla yap. Sana verilen yaşama gücünü kullan. Yılmadan, bilgece ve tutkuyla. Önce yap, sonra açıklarsın.’ Der İsmet Özel, Tahrir Vazifeleri’nde.
Yılmadan, yılgınlık göstermeden, tutkuyla ve bilgece; yoksulu, yetimi, açı, açıkta olanı gözetleyen eller var memleketimde. Kıbrıs özelinde ümitsizlerin ümidi/umutsuzların umudu haline dönüşen; sadece vatandaşlarımızın değil; insanlıkta kardeş olduğunu bildiğimiz yardıma muhtaç dünya öğrencilerini de kapsayan Uluslararası Öğrenci Derneği ve Kıbrıs KIZILAY, Vakıflar İdaresi, Engelliler Dayanışma Derneğiile daha sayamadığım ama var olduğunu ve etkilerini bildiğim kuruluşlar; toplumsal yardımlaşma düşüncesi/fikri, sorumluluk bilinci ve büyük bir ufuk zenginliğiyle yukarıda ifade etmeye çalıştığım hassasiyetler temelinde kuruldu ve dalga dalga ada’nın her köşesine yayılıyor, hizmet ediyor. Dünya genelinde ise yaptığı çalışmalarla rüşdünü ispat eden İnsani Yardım Vakfı (İHH), hayırsever sponsorlar eliyle savaş mağduru yetimlerin yardımına koşması; insanlarımızın engin ruh dünyasının yansıması olduğunu bizlere gösteriyor ve İslam peygamberinin şu sözünü aklımıza kazıyor: ”Yetime kol kanat geren kimse ile cennette böyle (yan yana) olacağız.’ buyurdu ve aralarını hafifçe açarak işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi.”
Yardımlaşma duygusunu bir kavramdan öte hayata geçiren, eyleme döken yurt içi ve yurt dışı yardım kuruluşları ve derneklerin emeklerine teşekkür ederken; tüm yardımseverlerimizi ve okuyucularımızı tüm kalbimle selamlıyorum.